18 Şubat 2014 Salı

Kanaatkâr Kedi ve Rahat Arkadaşı


 -Kafese tıkıştırdılar beni gene. Neyse, buna da şükür. Kaburga kemikleri kadar sert bir kuleye tırmanmaya başladık. Gri renkli olduğunu duydum. Ama cevap veremedim. Zaten biz kedilerin renk körü olduğunu da duymuştum. Ama cevap verememiştim.


 -Hımm...



 -Tırmandıkça zıpladım, tırmandıkça zıpladım. Yani ben belediye başkanı olsaydım böyle yapmazdım tabii bu metrobüs denen şeyi asansörsüz, yürüyen merdivensiz. Hastası var, yaşlısı var. Ama neyse, şükretmeyi bilmek lâzım.



 -...



 -Biz bu bıyıkları değirmende ağartmadık Pamuk Efendi. Bu gözler neler gördü, bu patiler nelere dokundu. Dile kolay. Tam altı yıl!



 -Hı hı abi.



 -İşte geldik. Şu ileride gördüğün, metrobüs denen kaburgadan daha yumuşak, ama kesinlikle buttan ve balık etinden daha sert, silindir biçiminde -bunu insanlardan öğrendim- ve ileri gidip birden duran bir araçtır.

 -Ha? Ha...

 -Metrobüse girerken ayağını-ayağını koru. Kafestesin ama, maazallah. Hah! İşte metrobüsün vazgeçilmezi sille tokat kavgalardan biri. Sağda olup bitiyor. Yav kardeşim, ölümlü dünya. Şu dünyada yiyeceğin bir etle bir tas süt diyorsun, anlatamıyorsun ki azîzim. Haklısın sen de... Biz kedilerin doğasına aykırı bu kanaâtkârlığım. Ama ne yapayım be kardeşim? Kedi olacağız diye dünyayı kendimize zindan mı edelim yani? Aaa... Bak bak. Talih bize güldü işte. Metrobüsün benzini bitti. E duymuyor musun "hoppalaa" seslerini, bedduaları? İşte millet de çantaları yüklenip yürümeye başladı. Birazdan bizim kafesleri de yüklenirler. Heeeh. Dedim sana.

 -Hı hı. Evet.

 -Talih bize güldü demedim mi sana ben? Şükür yarabbime. Bu yürüyenler biz de olabilirdik şimdi. Oh... Hele şu altı bebek arabasını koca kutunun içinde taşıyan kadına bak Pamuk! Şu İtanbul insanının bu yönünü seviyorum işte. Hiçbir zorluk karşısında yılmıyor. Değil mi? Bak adama, dolu damacanayı nasıl taşıyor yahu!

 -Hımm...

 -Yalnız, herkesin yola inmiş yürüyor olmasına rağmen şoförün en önde yürümesi nedir Pamuk? Bu nasıl bir görev bilinci. Vallâhi pes! Helâl olsun. Yok. Yok kardeşim... "Bomba mı varmış" diye konuşuyorlar. Ah konuşabileydim de bilgimi aktaraydım. Her şeyde bir hikmet vardır Pamuk Efendi. Sen yaz bi kenara yine de bunu.
 Off... Bu tasma da sıktı be... Bakma öyle yahu. İlk defa birşeyden şikâyet ediyorum. Biz de Allahın bir kuluyuz sonuçta Pamuk Efendi kardeşim. Şu kadına bir miyavla da iki dakika hava alalım. Metrobüse gizli saklı bindirdi bizi, bu örtünün altında unuttu galiba. Şu anda şu delikten ancak manzaranın yarısnı görebiliyorum. Hadi gözünü seveyim Allahın aşkına miyavla. Hadi be allasen...

 -Miyau.

 -Bu adam kim yahu? Allahım sen hayırlar nasip et. Üstüme iyilik sağlık. Salat eyle Allahım hayırlar nasip et yarabbim. Pamuk birşeyler yap kardeşim. Bir şeyler söyle.
 -Bir teselli ver. Bir teselli ver. Yarattığın mecnuna bir teselli ver.

11 Şubat 2014 Salı

Metrobüsün En Yeni Yolcusu

- Neyse ya... Dedim şu övüp durdukları metrobasla gideyim burdan. Craigslist'ten bulduğum, bana evini kiralayan ahmak "çabuk gidersin bro" demişti, "nası bişey biliyo musun; ne sabvey, ne bas. Bunun adı metrobas."

...

 Yok be kızım, sabveyin hızı, basın bası. Aman işte keşmekeşi...

 Kapı açıldı, üçüncü dünya ülkesinde bedava beyaz eşya dağıtılan açılıştaki gibi arabanın içine daldı insanlar. Nasıl bir itişme, nasıl bir kakışma. Fak!

 İnsanlar birbirini ezmekten çekinmiyor. Oh mondiyö, dedim.

 Ha, bi de bıyık meselesi... Bıyıklı bi herif vardı arkamda. Abi yanında altıyla bir bebek arabası taşıyabilecek kadar güzel hatları olan karısı bulunmasına rağmen gözlerini kalçalarımdan alamıyordu.

 Ha ha ha tabii! Bu eziyeti çeken sen değilsin. Şimdi bizim ev sahibi ahmağın bıyıklı kız arkadaşını daha iyi anlıyorum. "Bıyığım olsa İstanbul'da daha kolay yaşardım" demişti! Alo? Ha, van mor ting, şoför sağırdı beybi. Evet, abartmıyorum. Sağırdı. E niye mi? 

 Metrobasın kapısı açıldığında gitmem gereken yer o olduğu için "Çultanaamet" dedim. Şoför bezmiş şekilde gözlerini öteki tarafa devirdi. Evet! Hiçbi cevap vermedi. Arka tarafta bi kahkaha koptu. O an yüklendiler arkamdan ve kahkahadan uzaklaştım. Ay donnow ama "Cem Yilmaz" diyolardı adamlar bana bakıp bakıp. 

 Neyse, yüklendiler yüklendiler. "Hey men vat da hel is going on hiır" dedim. Bıyıklı adam o kalabalıkta beni yeniden bulmuştu. Net bişekilde hissedebildiğim tek şeydi. Bıyığının olmaması, erkek olsan da taciz sebebi.
 Adam mırıl mırıl bizim barlarda çalan blues parçalarından birini mi söylüyordu bu arada, yoksa havasızlıktan içim mi geçmiş bilmiyorum. O rezalet öğütülmüş haşlanmış yumurta kokusu... Ow gaad! Ne? Senin de kahvaltıda haşlanmış yumurta yediğini biliyorum Stefani. Onun kokusu adamın ağzından gelmiyor zaten. Üf!

 En sonunda dayanamadım, ışıklar da sönmüşken adama çaktım yumruğu. Karanlıkta ona mı çaktım, bana kim çaktı anlayamadan; herkes birbirine girdi. Ama tek hissedebildiğim, altı bebek arabası taşıyabilecek kadar büyük olan o kadının altında kaldım bir ara. Onu biliyorum. 
 Baktım kaçış yok, bu metrobasta ölüp gidicem, öğrendiğim iki kelimeyi bas bas bağırdım: "Bomba vaaaar!"

 Det miıns bomb alert. Herkes o kadar hızlı kaçtı ki, metrobas otuz saniyede boşaldı meen. Hadi, sadece bi telefon hakkın var dediler. Gel de şu parayı öde. Çıkar beni bu delikten.
...

 Abiy, abiy. Şu şarkıyı bi deha açsane.

-Şş, Birol uyuklama len. Şu gavur şarkıyı aç diyo lan. Rıfat! Damacana söle oğlum sen de.
-Açıyorum abi.
"Bir teeeeselli ver..."
resim: Bir metrobüs hatırası

6 Şubat 2014 Perşembe

Frida Kahlo


Kaybedecek çok şey var
Kanıtlayacak ne çok şey
Hiçbirşeyin etrafında koşmak
Herşeyi bir çırpıda dolaşmak

Geri dönmeye değer ne varsa söyle
Savaşmaya değer ne varsa söyle
İnanmam için yalan söyle



Hep mi güzel olursun canım, yuh
Hep mi güzel olursun canım, yuh

Sanki Frida Kahlo
Sanki Frida Kahlo



Kapılar kapanmak için mi
Kapanıp açılmak için mi
Dinle beni pek çok risk aldım
Koşacağız, başka çare yok

E hadi söyle derdin gün geçirmek mi
Geçirip nedensizce seçilmek mi
Yoksa yerlere saçılmak mı
Frida Kahlo benim olabilir mi?