Birçok öykü ve senaryo atölyesinin başucu kitabı
olarak tavsiye ettiği bu kitap, Hollywood’un en çok para kazanan film
şirketleri için öykü danışmanlığı yapan Christopher Vogler tarafından
yazılmıştır. Yazarın anlattıklarından hareketle şunu söyleyebiliriz: Yazarın
Yolculuğu kitabının temelleri, Vogler’ın bu şirketler için çalıştığı dönemden
önce; Disney için öykü danışmanlığı ve öykü yazımı öğretmeni olarak
öğrencilerine ve Disney için bu işi yapan tanıdıklarına, öykülerdeki temel
kavramları açıkladığı uygulamaya yönelik ve oldukça kısa bir kitapçık
oluşturmasıyla atılmış olsa gerektir. Nitekim bu kısa kılavuzu okuyanlar öykü
yazar veya senaryoya katkıda bulunurlarken, Vogler’a teşekkürlerini iletip
kılavuzun çok faydalı olduğunu belirtmişlerdir.
Bu
kitabın, kendinden öncekilerin başarılı bir harmanı olsa gerek. Bunun en güçlü
sebebi, Vogler’in düşünce yapısının temellerini oluşturan kişinin Kahramanın
Sonsuz Yolculuğu[1]kitabının
yazarı mitolog Joseph Campbell oluşudur. Hatta yukarıda sözü geçen “kılavuzun”
başlığı bile “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu için Pratik bir Kılavuz”dur.
Vogler’in hocası Campbell bu eserinde öykünün şifresini kırmıştır. Bunu da
insanlık tarihi kadar eski ve kendini sürekli olarak insan hayatında, öykülerde
ve filmlerde tekrarlayan mitlerde bulduğu evrensellik ilkesini çok iyi
işleyerek başarmıştır. Ancak yine de, Campbell’in analitik teoriye fazla bağlı
olması kitabın üslûbunda meraklı bir okuyucunun sıkılmadan okumasını
zorlaştıracak bir akademikliğe yol açmış; aynı anda birden fazla konudan
bahsetmesi kitabın okunmasını zorlaştırmıştır. Yine de kendini geliştirmek isteyen
bir öykücünün Yazarın Yolculuğu’nu okumadan önce veya bu kitapla birlikte
Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’nu okumalarının kesinlikle bir zaman kaybı
olmayacağı; aksine yazın çerçeveleri açısından çok yararlı olacağı tavsiyesini
yapmak isterim. Yazarın Yolculuğu’nun okuma kolaylığı ve uygulamaya yönelikliği
ile Campbell’ın öğretisini daha geniş kitlelere yaydığı söylenebilir. Elbette
yalnızca Campbell’ın anlattıklarıyla kalmamış, kendi fikirlerini de ekleyip
işlemiştir. Bunları eleştirinin devamında bulmanızı umut ediyorum.
Okuyucu Yazarın Yolculuğu’nda Ne Bulacak?
Vogler,
kitabında şu üç dinamikten bahsetmektedir: Mitoloji, öykü ve psikoloji. Yazmak
isteyenlerin bu üç dinamiği çözebilirse, başarılı bir öykü ortaya koyacağı
iddia etmektedir. Campbell’ın ortaya koyduğu bütün hikâyelerin tek bir mitten
geldiği teorisinin[2]
aksine Vogler’ın; bir öykünün mitlerden çok daha fazlası olduğu iddiası dikkat
çekicidir. Yazar veya yazar adaylarına kılavuzluk etmesi için kitabın
sayfalarına serpiştirilmiş olan çeşitli şekil ve kalıplar; Vogler’e göre
kişisel yaşam serüveninde de öykücülere kılavuzluk edecek niteliktedir.
Nitekim, “eğer yazar izlediği bir öyküden fiziksel tepkiler almıyorsa; onun
izleyicilerin çocğunun” gibi deneyime dayalı düşüncelere de yer vermiştir.
Yazarın
Yolculuğu’na genel anlamda bakmak gerekirse; önce “Kahramanın Yolculuğu”
kavramı üzerinde durmak gerekir. Buradaki Kahramanın Yolculuğu, mitolojiye ve
çağdaş öykü anlayışına gönderme yapmaktadır. Bütün öyküler, mitler, peri
masalları, düşler ve filmlerde ortak yapısal unsurlar bulunmaktadır ve Yazarın
Yolculuğu’nda Vogler, okuyucuya bu unsurların kullanılışlarını anlatmayı
hedeflemiştir. “Hikâyeler bize kendimizle ilgili ne söyler? Onlara neden gerek
duyarız? Onları kullanarak dünyayı nasıl değiştirebiliriz?” Bu sorular, Yazarın
Yolculuğu kitabının temel soruları olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır.
İnsanların
dînî bir deneyimi edinir ya da bir ritüeli gerçekleştirir gibi, tekrar tekrar
aynı filmleri izlemelerinin sırrını çözmeye çalışırken, kitapta adı geçen hem
klasik hem de çağdaş filmleri izlemek faydalı olacaktır. Bu filmlerde,
Vogler’in bahsettiği Sıradan Dünya, Maceraya Çağrı, Çağrının Reddi vb. önemli
bölümleri bulmak ve yine sık görülen arketipleri[3] o
filmde bulmak öykücüye pratik yapma olanağı verebilir. Kitapta geçen arketip
kavramını anlamak için, psikoloji bilimcisi Carl Gustav Jung’un “kolektif bilinçaltı” kavramını açıklamak yararlı olacaktır:
Jung, insanların bilinçaltına benzeyen kolektif bir bilinçaltının varlığını
ileri sürmüştür. Kolektif bilinçaltından
peri masallarının ve mitlerin doğduğunu, bunun da bütün insanlığın düşlerini
bir noktada birbirine benzettiğini söylemiştir. Bu da, adını önemsemeksizin;
arketiplerin ne olduğundan çok, “işlevlerini” bir öykücü açısından önemli
duruma getirmektedir. “Bir arketipin işlevini anlayabilirseniz,” demektedir
Vogler; “bu, karakterin öyküde tam anlamıyla kendini gösterip gösteremediğine
karar vermenize yardımcı olur.” [4]
Arketiplerin tek tek açıklandığı detaylı bölümler ile birlikte genel bir özetin
yapıldığı toplama bölümler de kitapta sıralanmıştır. En yaygın ve kullanışlı arketiplerin (örneğin kahraman,
rehber, eşik gardiyanı, haberci, biçim değiştirici) neler olduğu ve bu
arketipleri işlevlerine göre nasıl kullanmak gerektiği açıklanmıştır.
Yazarın Yolculuğu Bir Formdur, Formül
Değildir Diyenlere Cevap
Yazarın
Yolculuğu kitabı –başta bahsedildiği gibi uygulamaya yönelik kısa bir kılavuz
iken bile sanatçılar ve eleştirmenlerce olumsuz eleştiri yağmuruna tutulmuşsa,
tam bir kitap şeklini aldığında neler söylenildiğini siz düşünün! Olumsuz
eleştirileri yapanlar, kitapta önerilenlerin değiştirilemez bir formül olduğunu
ve bunun yaratıcılığı öldüreceğini düşünmektedir. Sanatın tümüyle sezgisel bir
süreç olduğunu ve kurallarla yönetilemeyeceğini öne süren bu eleştirilere
kitabında belirttiği üzere Vogler de katılmaktadır: Her sanatçının içinde bütün
kuralların özünde bir ilkesizlik ve kişisel yaratıcılık yatmakta olduğunu belirtmektedir.
Ama, bu bile bir ilkedir ve Yazarın Yolculuğu’ndaki formülleri uygulamaktan
şiddetle kaçınıp ona karşı çıkanlar bile kuralların bazılarını uygulamaktan
kaçamamaktadır.
Açıkça,
bir eleştirici olarak ben de Vogler’e katılıyorum. Kendisinin “Kahramanın
Yolculuğu” olarak adlandırdığı bu kurallar bütünü, bir formül değil: olsa olsa
bir çerçevedir. Harfi harfine onu uygulamak ortaya birbirinin aynı eserler
çıkaracaktır; ama ustaca değiştirilirse ve o kalıplarla “ne yapıldığı
bilinerek” oynanırsa yazarın yaratıcılığı kendini gösterecektir. Değişkenleri
hissettirmek için bazı şeyleri sabit tutmak zorundasınız. Bunu kabul etmeyenler
olacaktır, onlara verilebilecek cevap da “en azından şimdiye kadar ne
yapıldığını bil, istemezsen yapma” olabilir. Bu bile, yazarın kalemini
güçlendirecektir; düşüncesindeyim.
Benim
Vogler’ı “olumsuz eleştireceğim” nokta başka olacak: Vogler, daha önce Joseph
Campbell’ın Yola Çıkış, Erginlenme ve Dönüş olarak aldığı üç ana başlığı
Maceraya Giriş, Mağaranın En Karanlık Yerine İniş (Bu Bölüm Campbell tarafından
Balinanın Karnı olarak adlandırılmıştı) ve Geri Dönüş olarak incelemiştir. Yer yer
gelenekselci bir anlayışa yakın dursa ve Campbell’ın öğrenciliği gereği mitler
ile masallara göndermeler yapsa da; bu
üç ana başlığını incelerken geliştirdiği yöntemlerin temellerini sağlam
açıklamalar üzerine oturtamamıştır. Bu noktada, Yazarın Yolculuğu kitabından
önce Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabını okumuş olduğumu belirtmek isterim.
Campbell ile Vogler arasındaki görüş farkını
ve Vogler’i eleştirdiğim noktayı açıklamak için şöyle bir örnek vermeliyim:
Vogler, Freudyen teoriye bağlı olduğu için insanlar arasında bir “vicdan”
kavramından bahsetmektedir. Ama temellendiremediği nokta, bu kavramın aslında
nereden geldiğidir. O kısma değinmeyi pek düşünmez, çünkü değindiği anda,
gelenekselci tavrı incelemeye yönelmesi gerekecektir. Uzun lafın kısası,
(Campbell’ın anlattığı mitlerce de desteklenen) geleneksel anlayışta vicdan
değil, bir dalga – deniz kavramı ortaya çıkar: Bu anlayışa göre, vicdanı
sızlayan insanın vicdanını sızlatandan bir farkı yoktur. Bu da tüm varlığın
geldiği bir noktayı, evrenin kendisini işaret eder. Dalganın denizden farkı
yoktur anlayışı bu şekilde açıklanabilir. Dalga denizden bağımsız olamaz.
Benlik, mutlak olandan bağımsız olamaz.
Bu örnekten hareketle
diyebilirim ki, Vogler’in eseri, Gölge başlıklı bölümün bitişine kadar
Campbell’la yer yer paralellikler göstermektedir. Bunu, Campbell’ın mitlerle ve
tarihi aşan bir tarihsellikle değindiği isimleri zaman zaman Hollywoodvari
tanımlarla değiştirerek veya aynen alarak yapmaktadır. Kitabın ikinci yarısında
yer alan Yolculuğun Aşamaları ile İksirle Dönüş bölümleri arası, Campbell’ın
Kahramanın Sonsuz Yolculuğu ile karşılaştırılırsa doğru algılamaya yardımcı
olacaktır. Gelgelelim, Vogler’in her öyküde bulunabileceğini belirttiği
Müttefik, Üçkâğıtçı gibi karakterler; geleneksel anlatıda kendine sıklıkla yer
bulamamaktadır.
Sonuç olarak, hem öykü
ve senaryo yazacaklara, hem de belli filmlerin neden gişede çok başarılı
olduğunu merak edenlere yararlı bir kaynak niteliğinde Vogler’in Yazarın Yolculuğu.
Öte yandan, geleneksel anlatıdaki “asıl mesele” yani “varoluş” kavramını bir
çeşit “içsel sorun” olarak sunduğundan; önemli olanı merkeze almamasını yanlış bulmaktayım.
[1] Joseph Campbell, The Hero with a
Thousand Faces, Kabalcı Yayınları, 2. Baskı, 2010
[2] Bkz. Campbell, Kahramanın Sonsuz
Yolculuğu, “Monomit” başlığı, s.11-52
[3] “Arketip” kavramı Vogler’in de
bahsettiği, peri masalları ve mitlerde sürekli tekrarlayan karakter tipleri ve
ilişkileri anlatır. İlk defa psikoloji bilimcisi Jung tarafından
kullanılmıştır.
[4] Adı geçen kitap, s.65
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder